Bu yazım sevgili Kıvırcık Ali’nin vefatı haberi üzerine 08 HABER GAZETESİ’nin 12.01.2011 tarihli sayısında yayınlanmıştı. O gün duyduğum acıyı, üzüntüyü ve olayla ilgili duygularımı Kıvırcıkların en güzelinin aramızdan ayrılışının ikinci yılında sizlerle yeniden paylaşmayı uygun gördüm. Sevgili ALİ’NİN anısına… (M.Temiz)
Bugün, “gül tükendi, ben tükendim” dostlar.
Bu yazıyı gözlerim dolu dolu, hatta bazen, acıdan, yaştan ara vererek yazmaya çalışıyorum.
Her ölüm acıdır. Her ölüm erkendir. Her ölümün arkasından ağlayan, sızlayan, üzülen vardır elbet.
Ama bazı ölümler vardır ki; tanıyan tanımayan, akrabalık bağı, hemşerilik bağı olmadığı halde, herkes üzülür. Herkes bu acıyı yüreğinin derinliklerinde hisseder.
Bu gün, her günkünden biraz daha geç açtım bilgisayarımı. Sosyal paylaşım sitesi Facebook sayfamı açtığımda bir dostumun notu beni şok etti. Tekrar tekrar okudum yazıyı. Aman Allah’ım, doğru olamaz dedim. Buradan çıkıp, gazeteler sayfasını açtım. Evet, haber doğruydu.
Kıvırcık ALİ ’yi CD’lerinden, kasetlerinden ve televizyon programlarından tanırdım. Onunla yüz yüze gelmişliğim, kendisine “merhaba” deme, “nasılsın sevgili dost, sevgili kardeşim” deme olanağım hiç olmamıştı. Ama işte bugün sanki evimizden bir evlat eksildi.
Bu yazıyı yazarken, büyük usta Nazım’ın bir şiiri aklıma geldi. Şiir eşi Piraye’den Nazım’a yazılmış gibi düzenlenmiş.
“iren meri küri ölmüş dediler / çok üzüldüm / ağladım / iren deselerdi iren / İstanbullu bir kadın ağlayacak deselerdi ardından / şaşardı.”
Evet, üzülmek için, ağlamak için akrabalık bağı olması gerekmiyor. Bu kaza haberine, bu ölüme çok üzüldüm dostlar, çoookkk.
Yokluk, yoksulluk, çıraklık, tezgahtarlık içinden kendi emeğiyle, kendi becerisiyle parlamış bir yıldızdı KIVIRCIK ALİ.
Hep gülen, hep ışıl ışıl bakan gözlerini kapatıp bağlamasına yumulduğunda kendinden geçerdi. Anadolu halk müziğinin zirvesine çıkmıştı. O zirvede yıldız gibi parlıyordu.
Buğulu, içten, insanın ciğerine hitap eden bir sesi vardı Kıvırcık Ali’nin. Sazıyla dans eder gibi hakimdi bağlamasına. İnce, nazik parmakları bağlamayı okşuyor gibi dolaşırdı perdeler üzerinde.
Kıvırcık Ali (Ali ÖZÜTEMİZ), Tokat’ın Turhal ilçesinde, dokuz kardeşin en küçüğü olarak dünyaya gelir. Kendisi doğmadan bir ay kadar önce babası vefat etmiş. Düşünün bir, hayata babasız olarak gözlerini açmış… Ama bugün geldiği noktada zirvede bir halk müziği sanatçısı…
Emektir bunun adı. Mücadeledir bunun adı. Çabadır. Başarıdır.
Sanırım bir yıl kadar önce idi. O’nu Cem TV veya SU TV den birinde canlı yayında izledim. Program yaklaşık iki saat sürdü. Cep telefonumun kamerasıyla TV’den onun bir birine bağlı iki türküsünü kaydettim. Birini o günden sonra telefonumun çağrı müziği yaptım: “benim sevdam başka türkü, söylüyorum aşka türkü” ciğerime işlemişti. Ne kadar candan, ne kadar güzel, ne kadar duygusal okuyordu.
Evet sevgili kıvırcık, seni unutmayacağız.
Sen, sanatçı olmanın güzelliğini, sanatçı sorumluluğunu kendi üzerinde hisseden güzel çocuk, “şeref ekmek bulamazken, şerefsiz buldu / götürdükçe güzel anam içim yanıyor /yanıyor da güzel anam içim kanıyor.” Deyişin şimdi bizim içimizi kanatmıyor mu?
Son günlerde söylediğin, çaldığın hep veda kokan o türkülerle bize sanki bir ayrılığın haberini veriyormuşsun …
Sevgili Ali, Alilerin saçı olmayan KIVIRCIĞI, seni hiç unutmayacağız. Sen kısacık hayatında en güzel türküleri bize hediye ederek aramızdan ayrıldın.
Ruhun şad olsun. Nur içinde ol sevgili kardeş…
Ailesine, yakın çalışma arkadaşlarına, ALEVİ dostlarıma, türkü dostlarına baş sağlığı dileklerimi gönderiyorum.
12.01.2013
Mümtaz TEMİZ